Sigorta sektöründe Sağlık branşı uzun yıllardan bu yana, ya kurumsal şirketlerin beyaz yakalı çalışanlarına verdiği bir ayrıcalıktan ya da bireysel anlamda belirli bir gelir seviyesinin üzerindeki elit müşteri kitlesi dışında hizmet vermekten öteye geçemedi. Yüksek primler ödeyen sigortalılar “madem bu parayı ödüyorum bari karşılığını alayım” düşüncesi ile hastane kullanımlarını doğal (!) olarak arttırıyor, buna karşılık teknik anlamda karlılığı düşen ya da zarar eden şirketler bir sonra ki yıl primleri ciddi anlamda yükseltiyorlar. Medikal enflasyonun ve kullanıma bağlı etkiler sebebiyle bu artış bazı sigortalıları devam etmekten caydırırken, kazanılmış hakları olan bir çok sigortalı yüksek rakamlar ödeyerek sigortalarına devam ediyorlar.
Son yıllarda özel sağlık sigortalarında bu kısır döngüyü kırmak ve yüksek maliyetler sebebiyle mağdur olan sigortalılar için sadece yatarak tedavi hizmetlerini ve acil durumları kapsayan sigorta ürünleri iyi bir alternatif olarak sunuldu. Aslında kullanıma bağlı sigorta anlayışından ziyade ihtiyaca bağlı sigorta anlayışı ile sigorta mantığına daha uygun olan bu ürünler, maalesef ülkemizde sigortalanma kültürünün “istediğimde doktora gidemeyeceksem niye para ödeyeyim ki” diyen kesimin fazla olmasının yanı sıra, ürünü alıp sonraki yenileme döneminde hiç kullanmadığı için yaptırmaktan vazgeçenlerin çokluğu sebebiyle fiyatları çok daha uygun olmasına rağmen hedeflenen pazar oranlarına ulaşamadı.
2000’li yıllardan itibaren hükümet politikaları ile insanların devlet hastanelerinden ziyade özel hastanelerde belirli bir fark ücreti ödeyerek hizmet alabilmeye başlamaları ile özel sağlık sigortalarından çıkış daha da çok hızlandı. Özellikle SGK kapsamında yer alan hastalara bu fark ücretleri ile hizmet vermek amacıyla özel olarak kurulan bazı marka hastanelerin ülke çapında sayıca artmasının yanı sıra hemen her il ve ilçenin bu tip hizmet veren özel hastane ve tıp merkezlerinin çoğalması ile özel hizmet çok daha kolay ulaşılabilir hale gelmişken o kadar para verip tamamen özel hizmet almaya artık ne gerek vardı ki?
Ancak hükümetin bu göz boyayan ve oy sağlayan politikasına güvenerek kurulan bu hastaneler, kendilerine SGK tarafından ödenen belirlenmiş fiyat listelerinin yıllarca değiştirilmemesi sebebiyle artan medikal enflasyonunda etkisi ile bu uygulamadan zarar etmeye başladılar. SGK ile yapılan anlaşma, fark ücretlerinin oranını da belirlediği için ciddi sıkıntı yaşayan bu kurumlar geçtiğimiz yıl fark ücretleri oranlarının (SGK payının %200’üne kadar) yeniden düzenlenmesi ile nispeten rahat nefes alırken, bu artışlar fark ücretlerini ödenebilir düzeyden, çok zor ödenir düzeylere çıkardı. Örneğin 3 yıl önce Ankara’da isim yapmış SGK anlaşmalı bir hastanemizde doktor muayene, kan tahlili ve bir görüntüleme hizmeti aldığınızda yaklaşık 80-100 TL arası bir fark öderken bugün bu rakamlar 400-500 TL civarında seyrediyor.
İşte tam bu nokta da hem sektörün büyüyemeyen haşarı çocuğu sağlık sigortaları için hem yüksek primler sebebiyle acı çeken ancak kendisi için değilse bile ailesi için özel sağlık sigortalarından vazgeçemeyen kesim için hem de hükümet politikalarına güvenerek yatırım yapmış ancak artan maliyetler sonrası çare arayan sağlık işletmecileri için harika bir çözüm ortaya çıktı: Tamamlayıcı Sağlık Sigortası…
Sağlıklı bir zemin oluşmadan bu işe girişen bir sigorta şirketimizi saymazsak, tamamlayıcı sağlık sigortalarının aktif olarak kullanılması ve yayılmasının ülkemizde yaklaşık iki yılı var diyebiliriz. Bazı şirketlerimiz bu alanda öncü olarak pazarın çok daha büyüyeceği inancıyla ile vakit kaybetmeden bu alana hücum ederken, bir kısım ise beklemeyi tercih ediyor. Açıkçası bu iki yıllık süreç kullanıcılar açısından memnun kalındığının bir göstergesi ki yenileme oranları ve her geçen gün artan yeni sigortalı sayısı ile önümüzdeki dönemde çok daha geniş kitlelere yayılacağının sinyallerini veriyor.
Ülkemizde sağlık sektörü İstanbul dışında endüstriyel anlamda henüz gelişme aşamasındalar. Ülkenin en büyük iki şehri olan İstanbul ile Ankara arasında nüfus farkı 3 kat iken özel sağlık kurum sayısında yaklaşık 30 kat fark bulunuyor. Çünkü İstanbul dışında bir çok ilde halen devlet hastaneleri iyi hocaları ve imkanları bünyelerinde barındırıyor. Fakat 2000 sonrası politikalar özel sağlık kurumlarının sayısının her geçen gün çoğalmasına ve parayı verenin düdüğü çalarak artık iyi hocaları da kendilerinde bulabilmenizi sağlıyor. Bu aslında sosyal açıdan ciddi bir sorun ancak önüne geçilmesi artık pek de mümkün gözükmüyor.
Dolayısı ile sağlık sigortaları önümüzdeki dönem için farklılaşan alternatifleri, sağlık sektörünün rekabeti ve daha önemlisi özel hizmete öyle ya da böyle bir şekilde alıştırılmış kesim sayısının gün geçtikçe artması sebebiyle büyümeye çok açık bir alan olarak bizlere göz kırpıyor. Bizim gibi sektör aracıları ise, gelecekte var olmaları için sağlık sigortalarının önemini fark ederek kendini bu branşta geliştirebilenler ile “ne olacak bu trafik sigortalarının hali” kısır döngüsünden kurtulamayanlar olarak ikiye ayrılacakları ortadadır. Tabi yüksek ihtimal, geleneksel yolu tercih edenlerden ileride “mazi” olarak bahsediyor olacağız…
Tamamlayıcı Sağlık Sigortaları ve Özel Sağlık Sigortaları arasında ki farklar ve hangisinin hangi müşteri için uygun olduğuna dair fikirlerimizi bir başka yazımızda paylaşıyor olacağım.
Gökhan KORUYUCU